25 Ocak 2011 Salı

SEYYAH FOTOGRAFÇI ÖZCAN YURDALAN GELİYOR

"Bir yolcu gördüm... Bunca yolculukta, onun gibi biriyle karşılaşmamıştım. Gözleri görmüyordu. Gittiği her yeri inceden inceye gezdiğini, uzun zaman geçirdiğini, birkaç kez aynı durağa dönüp geldiğini, onu tanıyanlar söyledi, daha sonra kendisinden de dinledim. Hayatta en zor şeyin dinlemek olduğunu ve sesler üstünden bir yolculuğun nasıl kurgulanabileceğini ondan öğrendim. Yalnız tuhaf bir adedi vardı. Fotoğraf çekiyordu. Çektiği fotoğraflar görünenlerin değil, seslerin fotoğrafıydı sanki. Bunu o söylemedi ben buldum. Basit bur kutu makinası vardı ve fotoğraf çeken herkes gibi o da makinasını gözüne dayayarak duruyor, sağa sola dönerek eğilip doğrularak kadrajı ayarlıyor, deklanşöre basıyordu. Neden o an bastığını, hangi ândaki hangi seslerin fotoğrafını çektiğini, neyi kadrajladığını çok düşündüm.
Birlikte de çekime çıktık. Kalabalık Pazar yerlerinde çağlayanlarda, kırda koşturan çocuklar arasında… fotoğraf çektik. Ben gördüklerimin, gözümün bana çek dediklerinin fotoğrafını çekiyordum, o işittiklerinin.
Sadece müzelere birlikte gitmiyorduk. Gelmiyordu.
Onun çektikleri nasıldı, neye benziyordu hiç bilmiyorum. Bilen de yok. Ancak kendi söylediğine göre, fotoğraflarını sadece çocuklara gösterirmiş. Çocuklar fotoğraflara bakar, gördüklerini anlatırken o, çektiği yerdeki sesleri yeniden işitir, dinlermiş ve söylediğine göre bazı fotoğrafları her dinleyişinde sesler duyarmış. O sesler giderek karışır, karmaşıklaşır ve ince uzun mırıltılara, melodilere dönüşürmüş.
-“O fotoğraflar en sevdiklerimdir” demişti. Birlikte çok yolculuk yaptık, çok fotoğraf çektik birlikte. Ben onu hep kolladım, neyin fotoğrafını, nasıl çektiğini izledim, onun çektiklerini çektim, fakat o kadar ısrar ettiğim halde fotoğraflarından birini bile göstermedi. -“Sessizliğini bir fotoğrafını çekebilirsem eğer, sen ona bakarsın.” dedi günlerden bir gün, ödül verir gibi. Bir daha karşılaşmadık.. -Özcan Yurdalan-"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder